21 Aralık 2010 Salı

Dirilbilim


Faili meçhul isteklerimize yol aldırma zamanı geldi artık.

Bir parça değil artık istediğimiz bir bütündür.

Arayıştaki melul bakışlara ses geldi Mevlana'nın geçtiği Erzincan'dan...

Bu bakışlar keşfedilmeli iki elleri yakamızda olmadan

Hu diye atan kalbin , Hu diye akan kanın bildirmeliyiz.

Usulca yaklaşıp girdabında gezinmeliyiz.

Bulsak birlikte Hazreti İnsanlığını tatsak ceninde ebediyetin baldan tatlı yanını...

Doğrul Ey İnsan'ı Kamil TEK rıza için vekil sensin bu kutlu yol için...

Üç Buçuk


Araf 'ın ipi uzun ve ince mi?
Heyhat ızdırapsız geçilir mi?
Daha hızlı yol almak için biraz geri çekilmeli
Sorarlar düşüp kalkan cevheri
Ne olursan ol yine gel gibi
Müebbeti yaşasam tek daimi
Bülbül öte durur Gül'e
Gül yine döne döne bulmaz mı daimi...

14 Aralık 2010 Salı

Yağan Karda Eskişehir

İçeriden dışarıya doğru dağılan coşkulu sesle birlikte mini mini birler yağan kara gömüldüler.
Karla oynamanın zevki ayrı olsada onları izlemek daha bir keyif verdi bana.Baylar fırsattan istifade
amacımız karla eğlence deyip yurdun kurallarını aşıp sevdiğine kartopu attı :)Akşamın karanlığını
yağan kar ve hatıralık fotoğraflar için patlayan
flaşlar aydınlattı.
Onları izlerken geçmiş bir kışa gittim.Bir cam arkasından verilen görevle yapılmaya çalışılan
kardan adamı izliyordum ve bana doğru atılan bir kartopunda kaldım...

23 Kasım 2010 Salı

denizkizi eftelya istanbul yosmasi

Deniz Kızı Eftalya


1891' de İstanbul'un Büyükdere semtinde doğdu;
15 Mart 1939'da aynı şehirde öldü.Jandarma yüzbaşısı yorgakinin kızıdır.Babası müziksever bir insandı;evine gelen konuklar için saz çalar
genç eftalya da babasının sazı eşliğinde şarkı söylerdi.''deniz kızı'' lakabının ilginç bir hikayesi vardır.Eftalya hanım genç kızlığında sıcak yaz gecelerinde bazen babasıyla,bazen de tek başına , Büyükdere'den sandalla denize açılırdı.''mehtabiye'' denilen musikili boğaz gecelerinin bu yüzyıldaki bir uzantısı sayabileceğimiz bu sandal safalarında eftalya gece boyunca şarkılar söylerdi.Halk gece karanlığında yüzünü göremediği,sadece sesini uzaktan duyabildiği bu esrarengiz genç kıza ''deniz kızı'' adını takmıştı.Aleko Bacanos'un ''gel ey denizin nazlı kızı'' sözleriyle başlayan çok ünlü acemaşiran şarkısı eftalya için bestelenmiştir.Eftalya hanım ''deniz kızı'' adıyla ünlendi , Galata'nın çalgılı kahvelerinde bu adla sahneye çıktı.Kadıköy'lü albumünü dinlemenizi tavsiye ederim...

18 Kasım 2010 Perşembe

SUSKALEM

Ani frenin sarsıntısıyla yakada hissedilen nefesin iştahıydı sonu.
Herbir darbe ve küfür sabır taşı tortularının toklğuydu.
Asıl gözdeki toyluğu tarif edilmez öğretici üslubuydu.
Gelen bilseydi karşısındakinin ince tüylü nefsinin deccalı olamadığını.
Yinede susmalıydı...
Dün ' ya bir realite...
Ciddiyetsizin doruğu Allah deyipte Allah bilmemesiyse tümüyle hiçliği o gözlüğün cazibesinde...

15 Kasım 2010 Pazartesi

Aşk Name

Aydınlıktan karanlığa , karanlıktan aydınlığa doğru ilerleyişim bir tünelden geçişimdi aslında.
Belkide tüneli aydınlatacak olan karanlıktı tufanda...
Hiç ışık aranır mı aydınlıkta gir karanlık girdaba.
Tünel sarar üzerini karanlığıyla , hadi aydınlığı arasana.
Zıtların tezahürü aranmaksa bulursun kardeş son ışığı Lâmekân'da...
Eğer varırsan nura , selam olsun Şah'ı Sultan'a

20 Ekim 2010 Çarşamba

Kabukiçi

En güzel yamaçta bir ev , doğa , çiçek , böcek ve kabuğa çekilmek.Halbuki her daim kabuğa çekilmek.Zaman ve mekan boğuşmalarından boğulan bir kabuk ve geriye kalan içsizlik...Kabuğunun içindeki meyve gibi.Ne geri getirebilir ki o meyvenin kabuğunun içindeki lezzet gibi , tatmadığımız içimizin geçmiş günlerini...

2 Ekim 2010 Cumartesi

Kağıda Damlayanlar

Kalabalık insanlar ve ışıklı yükselen binalar arasından geriye doğru giden adımlarımla yürüdüm.Sabırsızlığımın yanında üşüyordum.Bir daha gözü gözüme değmeyecek sanırdım.Gördüğümde ise koca şehir sustu sanki ışıklar söndü.Ömür boyu susmak geldi içimden...Susmaktan susamıştım.Su bahane , akacak gözyaşını durduramayacaktım.İlk defa denize boş gözlerle baktım.Çünkü gözlerim onda kalmıştı.Gözlerimi ondan alınca önümüzdeki çocuklar dikkatimi çekti.Bir cam arkasından onları izlediğimi farketmeyerek gülüşüyorlardı.O akşam şehir bize hazırlanıyordu yerlerimiz hazırdı.Hatta radyoda çalacağını hazırlamıştı sadece elinin düğmeye gitmesini bekliyordu.Neden bu hayatın insana işlediğini anlamak istemez de olanları dalgaya alır insan.Halbuki hiçbir şeyden haberimin olmadığını içimden derin ve deli bir esintinin beni getirdiğini söylesem inanırmıydı zaten inanmadı.Vekilliğe adanacak bir hayatın farkını , farkına gelenlerden anlamalı...
Sakın dediği an gitme vaktinin geldiğini anlamıştım ama yazmalısın dediğinde yazdığı kağıdın yanlızlığına yaren olduğunu anlayamamıştım.Bunu şimdi yazarken anladım...

25 Eylül 2010 Cumartesi

Dünyayı Saran Deniz

Kalem gerçekleri yazıyor...
Mustafa Kemal Atatürk oldururken olan bir şahsiyetti.
O ilk önce Türklüğün önemini ve Türk milletini yükseltti.
Yüce milletini yükseltirken yükselen bir deniz oluverdi.
O milletiyle varolan biriydi.
Can Dündar "Yükselen Bir Deniz" diyor kaleminde evet o derin bir denizdi ve derinden çıkardığı Fikri Cumhuriyeti bırakıp giti.
"Ne mutlu Türküm Diyene" diyen yükselen bir denize hala nasılda nefret tohumları ekebiliyorlar.
Soruyorum onlara tohumlar meyve verdiğinde nasıl bakacaklar Bayrağın yüzüne?...
DİPNOT: Türkiye'nin bir Cumhuriyet olmasına saatler kala mecliste bulunan Şebinkarahisar Milletvekili Mehmet Emin Bey bakın neler söylemiş:
"Tutsak yaratmayan Allah , azgın istekleri ve benlikleri bastırmak için bir elinde asa olduğu halde dünyada devrim yapacak bir büyük Peygamber gönderme ihtiyacını duydu ve gönderdi.O , kılıcı ile zalim hükümdarları bastırdığı gibi , asası ile kanlı tahtları, kanlı saltanatları yerin dibine geçirdi.Adsıza onur , tutsağa özgürlük , zayıfa hak , yoksula mutluluk verecek bir hükümet kurdurmak için Türk milletini seçti.14 yüzyıl önce Muhammed'in Mekke'de kurduğu hükümeti , bugün Türk milleti Ankara ' da kurmuştur."

23 Eylül 2010 Perşembe

Zaman Aşımı

Eşsiz bir ormanda rüzgarın sesiyle yeşil bir yağrağın hışıltısı uyandırıyor seni.Uyandığında saat beni geçmişti.Beni geçen zamana aldırmalı mı yoksa yeni bir zaman mı yaratmalıydı?
Aslında dolu dizgin firine merhem , zaman değil zamansızlıktı.Bu zamansızlıkta topraktan korkmuyordu.Bedene sığamayan toprağa nasıl sığabilirdi.Soruyordu bende uyandığımda saat seni geçecekmiydi?

20 Ağustos 2010 Cuma

Saklambaç

Haydi uç diyecek birgün haydi uç.Tarifi olmayanlar varmış bilmezdim.Bilmezdim Ey Can benimle saklambaç oynadığını.
Bu yerinde duramamak kurttan değil onu iyi bilirim.Ey Can yerimde duramıyorum arıyorum seni.İçimde kıpırdıyor biri yoksa saklandığın yer içimmi...

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Dışa dön düş , İçe dön uyanış

Bir gece sıradışı bir fikir beni bilinmezlik diyarına itiverdi.Arayan bulur misali bilinmezlik diyarına girdiğim an artık burdan dönüşün olmadığınıda biliyordum.
Öyle bir yerki burası içe dönüp heran uyanış istiyor.Şart koşuyor burada ne kadar kendini tanırsan sınır yok o kadar özgürsün diyor.Öyle bi yerki burası bilinmezlik diyarında bilinmek istiyor...
(AsArAn)

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Nefes Nefese

Nereden başlamalı sorusunun dürtüsü içinde ilk başlık çıktı."Nefes nefese".Kalemin ucu ince , içimdeki incelikle birleşince , birde derinden bir nefes çekince ilk İn-san'dan başlayalım dedik.
İnsan ki , kudreti her mahlukun üzerinde ve manası kadar var olabilen , yüce bir incelik ve şahsiyettir.Kendi varlığımızın yüceliğini tanımadan inancımızı yaşamaya çalışıyoruz ki bu da bizi asla tatminkar etmiyor.Çoğu insan evinden çıkıp başka yerlerde yaşayabiliyor.Burada kasteddiğim ev insanın etten yapısıdır.İlk önce insanın evinde durması gerekir ki kendini bilsin ve derinlere inebilsin.Şöyle bir örnek vermek isterim ki diyelim brileriyle sohbet esnasında birden İstanbul'a gittiniz.Gövdeniz değil siz gittiniz.Belkide yarım kalan işinizi bitirdiniz.Siz İstanbul'da gezerken , başka mekanda kalan gövdenizi sohbet ettiğiniz arkadaşlarınızdan biri dürttü.O mekana geri döndünüz.Size soruyorlar "ne düşünüyorsun bu konuda?" seninde cevabın "hangi konuda kalmıştık :))"
Görüyoruz ki insan evinde duramıyor.Duramadığı için geri gelmiyecek anını kaçırıyor.Anını kaçırınca başlıyor geçmiş günlerim ve gelecek günlerim diye hayıflanmaya.O yüzden bırakalım geçmişi geleceğide anımızı yaşarken hükmedelim kainata , hükmetmekte insan ' ın derinliğinde yatmakta...
(AsArAn)