20 Ekim 2010 Çarşamba

Kabukiçi

En güzel yamaçta bir ev , doğa , çiçek , böcek ve kabuğa çekilmek.Halbuki her daim kabuğa çekilmek.Zaman ve mekan boğuşmalarından boğulan bir kabuk ve geriye kalan içsizlik...Kabuğunun içindeki meyve gibi.Ne geri getirebilir ki o meyvenin kabuğunun içindeki lezzet gibi , tatmadığımız içimizin geçmiş günlerini...

2 Ekim 2010 Cumartesi

Kağıda Damlayanlar

Kalabalık insanlar ve ışıklı yükselen binalar arasından geriye doğru giden adımlarımla yürüdüm.Sabırsızlığımın yanında üşüyordum.Bir daha gözü gözüme değmeyecek sanırdım.Gördüğümde ise koca şehir sustu sanki ışıklar söndü.Ömür boyu susmak geldi içimden...Susmaktan susamıştım.Su bahane , akacak gözyaşını durduramayacaktım.İlk defa denize boş gözlerle baktım.Çünkü gözlerim onda kalmıştı.Gözlerimi ondan alınca önümüzdeki çocuklar dikkatimi çekti.Bir cam arkasından onları izlediğimi farketmeyerek gülüşüyorlardı.O akşam şehir bize hazırlanıyordu yerlerimiz hazırdı.Hatta radyoda çalacağını hazırlamıştı sadece elinin düğmeye gitmesini bekliyordu.Neden bu hayatın insana işlediğini anlamak istemez de olanları dalgaya alır insan.Halbuki hiçbir şeyden haberimin olmadığını içimden derin ve deli bir esintinin beni getirdiğini söylesem inanırmıydı zaten inanmadı.Vekilliğe adanacak bir hayatın farkını , farkına gelenlerden anlamalı...
Sakın dediği an gitme vaktinin geldiğini anlamıştım ama yazmalısın dediğinde yazdığı kağıdın yanlızlığına yaren olduğunu anlayamamıştım.Bunu şimdi yazarken anladım...